Akaryakıt Sektöründeki Kritik Dönüşüm!

Yayınlama: 01.12.2025
Düzenleme: 01.12.2025 15:52
177
A+
A-

Ülkemizde faaliyette olan uluslararası petrol şirketini ziyaret eden yabancı yöneticiler bir süre en çok iki konu ile ilgilendiler.

Biz o günlerde çözmemiz gereken başka konular varken, neden ısrarla bu ikisi diye isyan ettiğimiz günlerdeydik. Aslında iki konu da bugünü çok ilgilendiriyordu, şimdi anlıyoruz.

Akaryakıtın çift rakamlı sayılarla büyüdüğü ortamda şehir içinde, dışında ve yapılmakta olan geniş yollarda senede 20-30 istasyon açmakla meşguldük. Açmakla kalmıyor yedeğimizde açılmaya uygun en az yüz istasyon barındırıyorduk. Büyük şehirlere yeni şehirler ilave ediliyordu, İstanbul’un gelişen yerleri Mahmut Bey, İkitelli vs., Yeni Adana, Konya Çevre Yolları, Kayseri, Gaziantep daha niceleri gelişiyor büyüyordu. Kaçak akaryakıtın ülkeyi sardığı günlerde biz, istasyon açma programında şehir merkezlerine çekilmiştik. Şehir dışında dürüst ve kaçakla işi olmayan fedakâr bayilerimize sahip çıkıyorduk. Madeni Yağ satıyor, sanayi sitelerinde tamirci seminerleri düzenliyorduk.

Yurt dışından gelen değerli yöneticiler tecrübeli insanlardı. İstasyonlardaki marketleri doğru dürüst kullanmayışımızı eleştiriyor, boş rafları gösteriyorlardı. Bir de; istasyonlarda neden self servis olmadığını veya denemediğimizi soruyorlardı.

Biz bilmiyorduk ki; her ikisi de aslında şimdi çektiğimiz kâr marjı sorunu ile doğrudan ilgiliydi. Konuşmaları içselleştiremediğimiz günlerdi. Nedeni basit; onların yaşadığı koşullar henüz burada değildi, o şartlarda yaşamıyorduk, sorunlarımız farklıydı.

Ama onlar çok yakında bizim çarpacağımız duvarı bizden daha iyi görüyorlardı.

Ama onlar çok yakında bizim çarpacağımız duvarı bizden daha iyi görüyorlardı.

Onca eleştiriye dayanamadık ve bir bayimizin istasyonunda ‘’örnek market’’ yaptık. Bugünün standartları ile çok düşük bir profilli market oldu, o gün için iyi görünüyordu. Bayi toplantısında deneyimini anlatmasını rica ettik bayimizden, sonrası nafile, takip eden olmadı, adet yerini bulsun diye modern raflarda kısıtlı sayıda ürün teşhir edilirken, ‘’ben bakkal mıyım da bunları sattırıyorsunuz bana, eşe dosta dağıtırım utanırım müşterilerime bunları satmaktan’’ diyenler oldu. Gelen yabancılar, boş metre kareleri gördükçe, ‘’akaryakıt satışlarının yerini marketler alacak hazırlık yapın’’ diye uyardıkça ortağımız dediğimiz bayilerimizi ikna edemedik.

2009 yılından itibaren EPDK’nın fiyat müdahalelerine maruz kaldık ve sistematik bir şekilde beş yıllık sözleşmelerin de etkisiyle sektör marjları azalmaya başladı, işte o zaman istasyonda ilave kâr merkezlerinin ne kadar önemli olduğunu anladık ve konuyu içselleştirmeye başladık.

Bayilerin daha çok akaryakıt satmak için rekabetleri arttı, doğal olarak şirketlerden aldıkları marjı pazara akıttılar. Bu ayrı bir yazı konusudur ancak burada önemli olan şirketler gibi, geliri azalan bayiler de marketlerini modernleştirmeye, daha çağdaş görünümle beraber farklı ürün çeşitlerine yöneldiler. Artık hiç bir bayi şirketine, bir zamanlar lüzumsuz gördüğü marketleri ‘’yapma’’ demiyor. Aksine şirketlerin bugünlerdeki güzel uygulamalarını teşvik ediyor.

Şirketler arasında rekabet bile başladı, kültür değişti.

Yabancıların sorduğu ikinci konu ise Self servisti. Bu konu biraz daha hassastı.

Bir dağıtım şirketinde çalışmaya başlayan saha görevlileri, ilk eğitimlerinde pompa tabancasını tutar ve araca dolum yapar, öğrendiklerini bir daha da tekrarlamazlar.

İngiltere’de çalıştığım günlerde aracıma benzin almak üzere istasyona gittim ve öylece kalakaldım pompa adasında. Self servisi hiç denememiştim. Alıştım, kolaylığını gördüm, üstüm başım da hiç kirlenmedi.

Bugün istasyon masraflarının yarısı personel gideridir, eskiden yüzde otuzlardaydı.

Çalıştığım bir yabancı dağıtım şirketi, self servis konusunda sektörde teknik yeterlilik olup olmadığını sorguladı. Baktık, istasyonlarda kullanılacak ekipman açısından sorun yoktu. Elle plaka girilmesi de kamera sistemi ile çözüldü, denedik, hazırdık.

Uygulamaya geçmedik, geçemedik, teşvik de etmedik.

Çünkü uygulamanın; işgücü ve istihdam konusunu tetikleyecek bir boyutu vardı. Bir yabancı gözüyle derhal self servise geçmek gerekiyordu ama bu kolay olamazdı. Düşüncelerine göre kâr edemeyen, etmedikçe namluyu sürekli bize tutan bayiler mali sorunlarını personel masrafını azaltarak çözebilirdi. Eğer toplam kâr büyümeyecekse en kalıcı destek, bayilerin istasyon masraflarını yüzde elli gibi oranda düşürerek olurdu. Yurt dışında istasyonların self servis olmasının mantığı buydu zaten.  

İşgücü yapısını etkileyecek sosyal nedenler ülkemizdeki istasyon ağında self servisin olmayışının en büyük nedenidir. Bazıları halkımız servis almayı sever, istasyonlarda da pompa görevlileri bunu gayet güzel yapıyor diyebilirler ama sektörde dönüşmemenin nedeni bence bu değildir.

Sormak lazım; bir tarafta, kapanan, kâr edemeyen, istasyonlarını devretmek zorunda kalan bir dağıtım sektörü; diğer tarafta, adeta bir kamu hizmeti gören, istihdam yapan, istasyonlarda çalışanlar, aileler işsiz kalmasın diye sistemi değiştirmeyi aklına getirmeyen, vergi toplayan, bayramı seyranı olmayan senenin her günü açık olan bayiler ve istasyonları var.

‘’Akaryakıt dağıtım sektörü önemlidir ve bu nedenle kıymeti bir kez daha hatırlanmalıdır.’’

Sağlıklı bir rekabet için varını yoğunu ortaya koyan ve bunu teşvik eden dağıtım sektörünün bu koşullarda daha fazla kâr marjına ihtiyacı olduğu görünüyor. Marjın daha hakkaniyetli paylaşılması için de çözüm odaklı değerlendirmeler yapılmasında fayda var.

Sağlıklı bir rekabet için, rekabetin kısıtlayıcı unsurlarından faydalanmamız lazım, marj paylaşımının önerilen değerlerini mevzuattan biliyoruz ama gittiği sınırlar dudak uçuklatıyor.   

Dağıtım şirketi ve bayi arasında geçen ve kârlılığı yıkıcı pazarlıklara kadar götüren sürece serbest rekabet adına izin verilmesi doğru bir yaklaşım mı?  

Sürekli sermaye bulmaya çalışan, kredi yükü altında, nakit akışı zayıflayan, masrafları artan, bayi sözleşmeleri geldiğinde varını yoğunu ortaya koyan ve sonunda para kazanmayan dağıtım şirketinin kimseye faydası olmayacaktır.

‘’Bu dağıtım şirketi yapmazsa yeni gelen yapar,’’ dememeliyiz çünkü gerçekçi bir yaklaşım değildir. Sektörün en önemli paydaşı olan şirketler zorlanıyor. Değer zincirinin diğer halkalarına sahip olan  (örneğin üretim, taşıma, rafine gibi,) şirketler olsa bile yine de dağıtım sektöründeki negatif bir pozisyona destek vermeye istekli olmazlar.

Her iş kolunun ayrı sorumlulukları, maliyetleri, hesabı, bilançosu vardır.  

Ahmet Mert Yılmaz

Aralık 2025    

44 yıllık kariyeri boyunca yurt içi ve yurt dışında akaryakıt dağıtım sektöründe üst düzey yönetici pozisyonlarında görev almıştır. Kariyeri süresince; satış, pazarlama ve yatırım departmanlarında önemli sorumluluklar üstlenmiş, geniş kapsamlı bayi teşkilatlarının yönetimini başarıyla gerçekleştirmiştir. Ayrıca sektörde birçok stratejik projenin hayata geçirilmesinde aktif rol oynamış, bu projelerin planlama ve uygulama süreçlerinde doğrudan yer almıştır. İkmal, lojistik, insan kaynakları, hukuk ve eğitim gibi kilit fonksiyonlarla yakın iş birliği içinde çalışmış, aynı zamanda bağımsız yönetim kurulu üyeliği görevinde bulunmuştur. Sektöre katkılarını yalnızca yönetimsel değil, entelektüel düzeyde de sürdüren Yılmaz, "Rafine Yıllar" adlı sektörel referans kitabı ile "Sedef Parmaklık" adlı romanın da yazarıdır. ''Yazarımızın sosyal medya hesaplarına aşağıdaki bağlantılar üzerinden ulaşabilirsiniz. İlgili 4 platformlarda paylaştığı içerikler ve sektöre dair görüşleriyle daha yakından tanıyabilirsiniz.''
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

LinkedIn8.00k
X (Twitter)3.00k
Instagram8.00k
Facebook8.00k
WhatsApp3.00k